1871 yılında doğan “Tatanga Mani” ya da Yürüyen Boğa adlı, yaşamı boyunca doğayı anlamaya çalışan Stoney Kızılderili’si, yaşlılığında Kanada hükümeti tarafından Kızılderili halkının temsilcisi olarak bir dünya turuna çıkarılır. 87 yaşında, Londra’da yaptığı bir konuşmada, Kızılderililerin Yüce Ruh’la ve onun yarattığı doğa ile olan ilişkisini şu şekilde dile getirir:
“Biliyorsunuz, dağlar her zaman taş binalardan daha güzeldir. Şehirde yaşamak, yapay bir varoluştur. Orada birçok insan, ayaklarının altında gerçek toprağı hiç hissedemiyor, saksıdakiler dışında bitkilerin büyüyüşünü göremiyor ya da caddelerin ışıklarından geceleyin yıldızlarla süslenen büyüleyici gökyüzünü görebilecek kadar uzaklaşamıyor. İnsanlar Yüce Ruh’un yarattığı sahnelerden uzakta yaşadığında, onun kanunlarını da kolayca unutuyorlar.”
Bu sözleri eden bilgi kişinin doğduğu topraklardan kalkıp bugünlerde mitolojiye konu olmuş İda dağına altın aramak için gelen Beyaz Adam gerekli dersi almamış görülüyor.
Günümüzde Kaz Dağları olarak adlandırılan bölge yüzlerce köye ve ekolojik sisteme ev sahipliği yapıyor.
Yine başka bir Kanada Kızılderilisi Seattle ABD başkanına mektup yazıyor. Giriş cümlesi çok çarpıcı; “Beyaz adamların şefine; Toprak bizim anamızdır, toprağa ne olursa, toprağın çocuklarına da aynısı olur. İnsan toprağa tükürürse, kendi yüzüne tükürmüş olur.”
Serginin konusu olan Dağ ve Beyaz Adam öyküsü bugün de devam ediyor. Doğayla Barışmak isteyen insanlar ise Beyaz Adam’la mücadeleye…
Aykan Özener-2019
Fotoğrafçı/Arkeolog