İHD 32 Yaşında: İnsan Hakları ve Demokrasi Mücadelemiz Sürüyor, Sürecek…
İHD 17 Temmuz 1986 tarihinde 98 kişinin imzasıyla kuruldu. Kurucular arasında mahpus yakınları, aydınlar, yazarlar, gazeteciler, yayıncılar, akademisyenler, avukatlar, hekimler, mimar ve mühendisler, öğretmenler vardı. Kurucularımızdan yaşamını yitirenleri sevgi ve minnetle anıyoruz.
İHD, kurulduğu 17 Temmuz 1986 tarihinden beri Türkiye’nin demokrasi ve insan hakları sorunu olduğunu ifade etmekte ve bu sorunun giderilmesine katkı sunmak için mücadele etmektedir. Türkiye’deki demokrasi ve insan hakları sorununun halen sürüyor olmasının en önemli sebebi resmi devlet ideolojisinin sürdürülmesini sağlayacak siyasette ısrar etmektir. Bu ideoloji Türk etnisitesi ve sünni Müslümanlığın devletleşmiş haline dayanır. Bunun dışındaki etnik ve inanç gruplarını inkar eder. 2013-2015 dönemi barış ve çözüm süreci başarılamadığı yani gerçek bir çatışma çözümü gerçekleştirilemediği için yeniden silahlı çatışma ve savaş ortamı yaşanmış ve bunun sonucunda resmi ideolojiyi savunanlar ile mevcut siyasi iktidar kendisini yaşatmak için daha otoriter bir rejime yönelmiştir. 16 Nisan 2017 tarihinde kabul edildiği belirtilen Anayasa değişiklik referandumu ile Türkiye daha otoriter bir rejime yönelmiştir. Kaldı ki bu referandum OHAL ortamında gerçekleştirilmiştir. 20 Temmuz 2016 tarihinden beri kesintisiz olarak sürdürülen OHAL koşullarında gerçekleştirilen 24 Haziran 2018 seçimleri sonucunda Türkiye yeni rejimine geçmiştir. Bu seçimde manipülasyon yapıldığına dair bulgular ve manipülasyona zemin hazırlayan yasal alt yapı uzun süre tartışılacaktır. Bu rejim tek kişi yönetimine dayalı anti demokratik karakteri ağır basan bir rejimdir. Bu rejimi adlandırmak bu zamanın işi değildir. Ancak şunu belirtebiliriz ki rejimin karakterinin anti demokratik olduğu kesindir.
Türkiye’deki rejimin daha otoriter bir noktaya kaymasında elbette ki dünyadaki gelişmelerin de payı vardır. Kapitalizmin yarattığı kriz devletleri daha korumacı ekonomi politikaları ve daha otoriter yönelimlere sevk etmiştir. Böyle bir ortamda uluslararası kuruluşlar Türkiye gibi daha fazla otoriter yönetimlere kayan ülkelere gerekli önleyici tedbirlere başvuramamışlardır. Örneğin, Türkiye’de 15 Temmuz 2016 tarihindeki askeri darbe girişiminin bastırılmasına rağmen 4 gün sonra OHAL ilan edilmesi ve temel hakların tamamen askıya alınmasına Avrupa Konseyi başlangıçta seyirci kalmış, 8 ay sonra siyasi denetim kararı almış ancak bunun gereğini yerine getirmemiştir. Türkiye’nin gerek ülke içinde gerekse de Suriye ve Irak’ta gerçekleştirdiği askeri operasyonlar nedeni ile yaşanan insan hakları ve insancıl hukuk ihlallerine karşı BM İnsan Hakları Konseyi harekete geçememiştir. Bütün bu yaşananlar sadece Türkiye’de değil birçok ülkede yönetimlerin daha otoriter olmasını kolaylaştırmıştır. Kapitalist modernite kurduğu insan hakları sistemini korumakta acz içine düşmüştür. Dünyadaki gelişmeler insan haklarının araçsallaştığını göstermektedir.
Türkiye’de demokrasi ve insan hakları alanındaki gerileme ile ilgili söylenebilecek çok şey var. Ancak insan hakları mücadelesini kesintisiz olarak yürüttüğümüz 32.yılda önemli bazı tavsiyelerde ve taleplerde bulunmak istiyoruz.
Türkiye’nin demokratikleşebilmesi için gerçek bir çatışma çözümü gerçekleştirmesi ve geçmişi ile yüzleşmesi gerekmektedir. Türkiye’nin, Kürt sorununu kabul edip çözecek yeni bir barış sürecine ihtiyacı bulunmaktadır. Bununla birlikte başta Alevilerin eşit yurttaşlık hakkı talepleri olmak üzere ötekileştirilen tüm kesimlerin insan hakları taleplerini kabul edecek yeni bir siyasi iradeye ihtiyaç vardır.
Türkiye’nin gerçek bir çatışma çözümü ile birlikte yeni ve demokratik bir Anayasaya ihtiyacı bulunmaktadır. Yeni ve demokratik Anayasa yapılmadığı sürece darbeci generaller tarafından yapılmış 82 Anayasası üzerinde yapılacak değişikliklerin çözüm getirmesi mümkün değildir. Şu anda Cumhurbaşkanlığı Hükümet Modeli diye isimlendirilen değişikliklerin bariz özelliği anti demokratik tek kişi yönetimi olmasından ibarettir.
İfade özgürlüğü demokrasinin temelidir. Demokrasiye giden yolun açılabilmesi için ifade özgürlüğünün mutlaka sağlanması gerekir. Düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğü sağlanmadan demokrasiye giden yolun açılması olası gözükmemektedir.
Türkiye’de son 2 yılda yapılan seçimler göstermiştir ki demokrasi ve insan haklarından yana güçlü bir toplumsal muhalefet bulunmaktadır. Toplumsal muhalefetin en geniş tabanda demokrasi ve insan hakları ilkesinde birleşik mücadele yürütmesi halinde sosyal mücadele ile Türkiye’nin demokratikleşmesi sağlanabilir. İnsan hakları savunucuları olarak bu mücadelenin içerisindeyiz.
Türkiye’nin geçmiş siyasi tarihi incelendiğinde Osmanlı Devletinden beri devam eden parlamenter demokratik sistemin inşası ve demokratikleşmesi mücadelesinin tek kişi yönetimi ile kesintiye uğraması oldukça büyük bir geriye gidiştir. Siyasi iktidarın resmi ideolojiyi bu şekilde var edemeyeceğini anlaması ve her gelişmiş ülke gibi sorunlarla yüzleşmesi gerekmektedir. Bu bakımdan Türkiye’nin sorunları demokratik sistem içerisinde çözülebilir. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin olmadığı, demokrasinin tabana yayılmadığı ve yerel demokrasinin gelişmediği 81 milyon nüfuslu bir ülkenin oldukça katı ve otoriter bir rejimle sorunlarını çözmesi mümkün değildir.
Kuvvetler ayrılığı ilkesinin önemi kendisini bağımsız ve tarafsız yargıda gösterir. Hukukun üstünlüğü ilkesine uygun bir yargı yapılanması olmadan adaletin yerini bulması mümkün değildir.
Türkiye’nin en önemli sorunlarından birisi devlet içi çete yapılanmalarının tasfiye edilmemiş olmasıdır. Kontrgerilla gerçeğinden sonra Fethullah Gülen örgütünün devlet içindeki varlığının askeri darbe girişimine kadar kendisini göstermesi tehlikenin ne kadar büyük olduğunu ortaya koymuştur. Ancak tasfiye edilen yapıların yerine yeni yasa dışı yapılanmaların oluşmaması için demokratik yönetim şarttır. Bununla birlikte cezasızlık politikası ve kültürüne son verilerek, suç işleyen devlet görevlilerinin korunmasından vazgeçilmelidir.
Otoriterleşme ile birlikte ekonomik ve sosyal haklardaki gerileme artarak devam etmektedir. İşçi ve emekçilerin haklarının verilmemesi için de otoriterleşmede ısrar edilmektedir. Bu dönem ekonomik ve sosyal hak mücadelesi artarak devam etmelidir.
Türkiye’de insan hakları bilinci ve kültürünün gelişmesine oldukça önemli katkıları olan İHD’nin ve insan hakları savunucularının insan haklarını savunma hakkı kabul edilmelidir. İnsan hakları savunucuları üzerindeki yargı yolu ile baskı politikasına son verilmelidir.
Siyasi iktidar yaklaşık 2 yıldır süren OHAL’i uzatmayarak kaldıracağını ilan etmiştir. Ancak Meclis’e sunulan yasa teklifi ile OHAL’in kalıcı hale geleceği endişesi bulunmaktadır. OHAL süresince çıkarılan 32 KHK ile 100’lerce yasada yapılan 1000’lerce değişiklik gözden geçirilmeli ve kalıcı OHAL rejiminden vazgeçilmelidir. Unutulmamalıdır ki OHAL zamanında zarar gören sadece ve sadece temel hak ve özgürlükler ile bu özgürlükleri kullanan kişilerdir.
İnsan hakları savunucularının İHD çatısı altındaki 32 yıllık mücadelesi insan onuruna dayanan özgürlük, eşitlik, adalet ve barış talebi ile artarak devam edecek ve Türkiye’nin demokratik bir rejime kavuşması mücadelesi sürdürülecektir.
İnsan Hakları Derneği